top of page

Pazartesi sendromu

Yeşim Ateşçi Keleş

Her Pazartesi sosyal medyada sayısız Pazartesi sendromu paylaşımları görüyoruz. Çoğu kişi Pazartesi sabahları yataktan kendini zor alıyor. Yolda ve trafikte mutsuz oluyor. Oysaki bazıları içinse Pazartesi, yeni bir başlangıcı çağrıştırıyor. Ben de Pazartesi sabahları daha erken kalkıyor, kendimi tazelenmiş hissediyorum. Hafta sonu dinlendikten sonra şarj olmuş, yeni bir haftaya kendimi hazırlamış hissediyorum.


Peki, bu kadar fazla insan neden Pazartesi sendromu yaşıyor? Pazartesi'den neden nefret ediyor da Cuma'ya Cumartesi'ye bayılıyor? Pazartesi'nin suçu ne? Bence tek suçlu işini sevmeyen insanlar. Hafta sonları daha özgür olup gerçekten istediği şeyleri yapanlar, işlerinden çok mutsuzlarsa, Pazartesi sabahı olduğunda o yatağa yapışmak istiyorlar. Günah keçisi de tabi ki Pazartesi oluyor. Çoğu insan işini sevmiyor. Fakat, insan ülkenin ekonomik sorunlarından dolayı ve yapması gereken ödemelerden dolayı haklı olarak çalıştığı işe gitmeye kendini mecbur hissediyor. Mecburiyetle bir yerde olan insan, özgürlüğü kısıtlanmış ve prangaya vurulmuş gibi hisseder. Bu insan için mutsuzluk kaçınılmazdır.


Ama mutsuzluk da gerçekten çok yıpratıcı. Oysaki var oluşumuzun nedeni mutlu olmak iken en temel ihtiyaçlarımızı karşılamak adına mutsuz oluyoruz. Peki, bu durumdan nasıl çıkabiliriz? Tabi ki hareket ederek. Hiçbirimiz ağaç değiliz ki saplandığımız yerde kalalım. Öncelikle bir işimiz olduğu için ve kendi ayaklarımızın üzerinde durduğumuz için mutlu olmalıyız. Sonra da gerçekten yapabileceğimiz bir şey var mı bunu araştırabiliriz. Başka bir iş bulabilir miyim? Sevdiğim işi yapabilir miyim? Çoğu zaman olumsuz düşüncelere o kadar çok takılıp kalıyoruz ki bu soruların cevabını bulmakta güçlük çekiyoruz.


İşimizi değiştirecek cesareti bulamıyorsak, var olan işimize kendimizden bir şeyler katmayı deneyebiliriz. Kendimizden bir şeyler kattıkça, ilgimiz ve şevkimiz artacaktır. Bunu yapmak için işle ilgili düşüncelerimizi değiştirmeliyiz. Bizi sevmediğine inandığımız bir müdürümüz, ya da bütün etik kuralları çiğneyen bir iş arkadaşımız olabilir. Herkesi önce insan olarak görmeye çalışmayı denememiz gerek. Bu davranışları sergilemesine neden olan bilmediğimiz nasıl bir hikayesi ya da yaşanmışlıkları vardır acaba? İnsanlar hakkında farklı bakmayı denediğimiz zaman düşüncelerimiz de değişecektir. Hatta belki onların bize karşı olan davranışları bile değişebilir. Tabi ki bu, hakkınızı yedirmeniz ya da haksızlığa, hakarete uğramanız anlamına gelmiyor. Kendinizi her zaman korumalısınız. İş yerindeki insanların davranışlarının özünün bizimle ilgili olmadığını anladığımız zaman özgürleşiriz. Verimimiz ve yaratıcılığımız artar. Artık kendimizden de bir şeyler katmaya başlayabiliriz.


Bir yandan da yeterliliklerimizi artırıp istediğimiz işe doğru adımlar atmaya da başlayabiliriz. Örneğin; artık internet üzerinden kendinizi geliştirebileceğiniz sayısız ücretsiz kurs var. Bunları araştırabilirsiniz. Gerçekten nelerden hoşlanıyorsunuz, yapmaktan hoşlandığınız şeyleri işinizle nasıl birleştirebilirsiniz? Bunların üzerine düşünebilirsiniz. Mutsuz olmakla harcayacağınız zamanı çözüm üreterek geçirin. Bulacağınız en küçük çözüm bile bir başlangıç olacaktır. Unutmayın, uzun bir yolun başlangıcı da bir küçük adımla başlar. Cesaretinizi toplayıp o adımı atın. En küçük bebek adımı bile olsa, sizi çok mutlu edecektir. Ayrıca siz bir yola çıkmaya karar verdikten sonra emin olun hayat size o yola devam etmeniz için doğru fırsatları sunacaktır.

Bence insanlar Pazartesi'yi biraz rahat bıraksınlar artık. Kendilerine ve çözüme yönelsinler. İşlerini sevmeye başlasınlar, ya da sevdikleri işi yapmaya başlasınlar. Konfüçyüs’ün dediği gibi "Sevdiğiniz işi yaparsanız, bir gün bile çalışmış sayılmazsınız." Değişim sizin elinizde. Gücünüzün farkına varın ve yaşamaya başlayın.


63 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ONUR

Comments


bottom of page